24 Ocak 2008 Perşembe

8 Ocak 2008 Salı

ÇOK ÇARPANLI HÜZÜNLER


“Hüznümün ortasında bir mahşer, senin acılarından kotarılmış.
Yüzün düşüyor gözlerime, çoğalıyor mahşerim.
Bir şeyler söylesen, değişir miydi her şey?"

Kim bilir kaç kez adımladığım bu sokakta, tanıdık olmayan bir şeyler var bu kez. Dışarıdaki koşuşturmaca ilan ediyor kaygılarımın doğruluğunu. Korkuyor muyum? Yavaş yavaş bir yangın içimi sarıyor, havanın soğuğunu duymuyorum. Parçaları birleştirirken, acının biraz ötemde beklediğini biliyorum. Sabaha yakışmayan bir kalabalık, kalabalıktaki bu sessizlik, telaş; hüzne boyanmış her şey. Zihnim kendini şimdiden hazırlamış gibi gözükse de neticeye, hislerim… Nerdeler? Bulamıyorum onları. Uyuşmuşluk ruhumun damarlarında.

Geç kalmış olabilir miyim? Merdivenleri çıkıyorum. Ahşap merdivenlerin gıcırtısı rahatsız ediyor ortadaki sessizliği. Dünyanın sonuna doğru yürüyor adımlarım. Burası zamanın durduğu yer. Yapılan her hareketin, ağızdan dökülen her sözcüğün, etrafa yerleştirilmiş her nesnenin anlamı aynı: Hüzün. Fark etmeden giyiyor hareketlerim bu hüznü. Şimdi ne söylenilse boş. Her şey ölüme çıkıyor.

Dar uzun salonun ortasında duruyorum. İnsanlar: hüznün canlı heykelleri. Ağlamayla karışık iniltilerde boğuluyorum. Acının varlığını kabullenmiş bu heykellerde, teslim olmuşluğun ötesinde, çaresizliğin ızdırabını görüyorum. Aklıma düşüyorsun. Nerdesin?

Odanın kapısı açık. Kimse girmiyor içeriye. Hakikat içeride konaklıyor. O kadar aşikar,yalın. Acımın sebebini doğrulamak için yürüyorum kapıya. Kapının eşiğindeki görünmeyen sınırlar zorluyor beni. Bu yüzden mi kimse girmiyor içeri? Dışarıda kurguladığımız hayatlarımıza, denk düşmüyor içerideki hakikat.

Adımlarım taşıyor beni hüznümün kaynağına. İçerisi ne çok şey anlatır dinleyicisine: Divanın üzerine yatırılmış. Başının altına çiçek desenli yastığını koymuşlar. Üzerinde ince bir çarşaf. Kırmızı renkli kazağı var üstünde. Saçları dağınık. Yeni kestirmiş olmalı, uzundu daha önceki görüşümde. Susuyorum. Ellerine değil, omuzlarına, ayak parmaklarına değil; yüzüne bakınca çarpıyorum ölüme. Aşinası olduğum gülümsemeyi beklerken; soğuk, mimiksiz ve kendinden bile habersiz bir kadavra karşılıyor beni. Bildiğim her şey yıkılıyor içimde. Yarına dair kurgularım, önemsediklerim, kırgınlıklarım yıkılıyor birer birer. Yeni alıp da üzerimde taşıdığım kıyafet mutlu etmiyor beni. Eskiyle-yeni, acıyla-ekşi, güzelle-çirkin, küsle-barış, itibarlıyla-itibarsız, vs. aynılaşıyor gözümde. Dışarıdaki illüzyonlarım yıkılıyor bu hakikatin içinde. Ayrılıklar canımı acıtıyor; içimde pişmanlıklar. Ya sesini unutursam!

Ve sonra sen. Hüznümde konaklarken ben, yüzün düşüyor gözlerime. Köşeye oturmuşsun, yüzünün kıvrımlarına yeni çizgiler ekliyorsun. Gözyaşlarında mühürlemişsin matemini. Sabırlar ekiyorsun yasının her bir kıvrımına. Yüzün acı, yüzün ızdırap, yüzün kardeş, yüzün anne, yüzün evlat, yüzün teyze. Her birimizin hüznünü sırtına yüklenmişsin. Şimdi çok çarpanlı hüzünler sarıyor ruhumu. “Hayat senin gibi nazımı çekmiyor anne.” diye söylendiğim günlerin ardından; bütün nazlarınla, hüzünlerinle, suskunluğunu katık ettiğin bu acınla; tenhalarıma biriktirdiğim mutluluklara saklamak istiyorum seni. Hüznün bu koyu renginden, ağıtların uğultusundan koparıp içimin baharına taşımak istiyorum seni. Hüznümü unuttum hüznünde. Senin için sevinçler inşa ediyorum içimde. Ah sana sunabilsem! Ne olur üzülmeyesin.

Gözlerine bakmaya korkuyorum. Acımı acına katarım diye. Ellerini tutuyorum, “Ben iyiyim.” diyorsun. Rahatlıyorum.

Kalbim uzanıyor en uçsuzlara, en uçsuzlar kadar hüzünler düşüyor payıma. Sayıların kudretinden uzak hüzünler. Fenâ ile özneleşmiş varlıklar dokunuyor yüreğime ve her dokunuş firaka döndürüyor yarınımı. Coğrafyaları sığdırırken düşlerime, sızılar ekleniyor peşi sıra. Sevdiklerim kadar çoğalıyor hüznüm. Merhametim kadar.

Sonsuzluğa ayarlanmış kalbim, faniliğin geri sayımında sıkışmış. Tutunuyorum şimdi, hüznümü huzura, tevekküle ,dinginliğe çevirene. Kendine fenâ dokunmayana, mülkün sahibi olana, mülkünde hikmetiyle tasarruf edene.

Gözlerime bak. Okuyabiliyor musun? Müjdeler var sabırla kuşanılmış hüzünlere. Sal hüznünü oraya. Çok çarpanlı paylaşımlar yapalım şimdi.
d.d.

web page counters