6 Kasım 2009 Cuma

yarım kalan yazı

Bu duyguyu biliyorum. On yıl öncesinden yadigar kaldı bana sanırım. Yine havalar üşütüyordu. Yine rüzgar soğuk esiyordu.
Ne çok dağılıyoruz diye artık sormuyorum. Sanırım bunu kanıksamaya başladım. Bu alışma bunu haklı kılar mı bilmiyorum. Zihnimdeki taşlar yerinden oynamışken, cevapları bulmam biraz zaman alacak. Ölmeden önce bulmayı umud ediyorum.
İnsan güç aldığı, dayandığı şeylerin bir gün sanrılardan ibaret olduğunu düşünmeye başlarsa ne olur?
Her şey kararsız oluşuyla aslında bir şekilde illüzyon mudur? Bu gün tatlı olan, yarın ekşi olabiliyorsa? Çünkü değişimin kalp atışları her varlığın zerrelerinde duyuluyor. En çok da insanın.
Zaman hep okuduklarının aksini gösterirse insana, bunun suçu okunulan şeyde midir?
Canımı acıtan, okuduklarımın doğruluğuna fazlasıyla inanmış olmam mı? Bu tükeniş, umudu ne kadar ayakta tutar? Bu durum bir sınanma mıdır? Yoksa aslında hayat hep böyleydi de, ben mi yanlış yerden başladım? Sorular… Cevapları bulmam şu sıralar zor olduğu için mi sorularım çoğalıyor.
Düşüp de kanattığımız, yaraladığımız yerleri nasıl da kollarız. Dikkatimizi o bölgeyi korumak için sarf ederiz adeta. Yara kabuk bağlasa bile, darbeler hep korkutur bizi. Hele de aynı yerden gelecek darbeler.
Şimdi yaralarımı kollamaya çalışıyorum. Can kırıklarımı. Kanatan şeylerin etrafından dolanarak yürüyorum. Tehlikelere karşı kurduğum bu barikat beni ayakta tutar mı?
Oysa güç aldığım şeydi, yaralayan.
Bu nasıl bir karmaşa!? Ayakta kalmanı sağlayan şey, bir gün celladın olursa, kaçarken neye sığınır insan? Sorular bu yüzden mi çok? Ve cevaplar bu yüzden mi az?
İnanmak, risk almak mıdır?
Hep aynı yerden açılıyor yaralarım. Sanırım bu düğümü çözememişim.
“Ne çok dağılıyoruz”dan çok, “hep dağınık mı yaşar insanoğlu?” sorusu geliyor aklıma. Bunu kabul edemiyorum,etmiyorum. Bildiğim tek şey nerede yürüdüğüm şu sıralar, kimlerle değil. Yaralarımı kollamam gerek şimdi. Hayal kırıklıklarımı onarma gayretinde değilim. Onarırsam yeniden kırılırlar mı?
Kavramlar birbirine karıştı sanırım. Nereye yürüdüğüm ya da ne istediğim değildi canımı acıtan. Hepsinden çoktan vazgeçtim. Nasıl yürüdüğümüzle alakalıydı belki bu. Neyle yürüdüğümüzle alakalı.
Bu zihin karmaşasında bu yazının tamamlanmayacağını biliyorum. Bu yüzden kapalı cümlelerim, bu yüzden kopuk. Belki bir gün tamamlamak için gerekli salahiyeti bulur düşüncelerim.
Kulağımdaki şarkı ha bire başa sarıyor:
dünya döner bir gün daha

gece erken inse bile korkma
O hep seninle kaldıkça

dünya döner tekbir yana
dolsun diye gün bir daha
bende döndüm tekrar Sana
sönmek için yana yana.

Şu anda bildiğim ve yitirmediğim en güzel şey bu. O’nun varlığı. Çıkmazlarımı O’nun iradesine emanet ediyorum. Su akar ve yatağını bulur.
İnsan bu hayatı iki kişilik yaşar cümlesi takılı kalmış zihnimde. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Biri benim, biri de O.
d.d.

4 Kasım 2009 Çarşamba

yüksek sadakat- aşk durdukça

dinliyorum,sonra bir daha dinliyorum ve yeniden dinliyorum. son zamanlarda sık sık misafirim olan şarkılardan biri. uzun zamanda benimle kalacak gibi gözüküyor...

web page counters