14 Mart 2008 Cuma

RAHMET

571
—Ümmetî


***

Hızla yokuşu tırmandı. Karanlıktı. Ara sokaklardaki ayak sesleri, koşuşturma halindeydi. İrili-ufaklı gölgeler düştü, evlerin duvarlarına. Koşan siyah heykelcikler yaladı duvarları. Panikledi. Duvarların ardındaki sakinlik korkularına dokundu. Evlerin ışıklarından umarsız bir sessizlik boşaldı sokaklara. Koştu. Ses hala kulaklarında:

—Yangın var, yanıyoruz!

Kulaklarının zarından bir kez daha geçti fırtına. Beyninin orta yerine düştü çığ. Gözlerinin oyuklarında birikti lavlar.
Koştu.

—Yangın var!

Altı katlı , on katlı birbirine bitişik binaların sokağından geçti. Hiçbir çıtırtı, hiçbir alev yoktu görünürde. Karanlıkta parladı bir kedinin gözleri. Vücudu görünmeyen, parlak bir çift göz. Miyavladı sonra. Minnetsiz, kendinden emin bir miyavlama. Hızla yanından geçti kedinin. Arkasında çığlığa dönüştü kedinin sesi:

—Yangını buldun mu?

Duymazlıktan geldi çığlığı. Yan sokağa saptı. Bir kızıllık yoktu yine. Bulunmayan bir yangın nasıl söndürülürdü? Yorgundu. Karşıdan iki adam yaklaştı. Siyah giyimli, siyah yüzlü adamlar. Görmüş olabilirler miydi? Belki yanından geliyorlardı? Bu yüzden siyahtı, üstleri başları? Sormak için yaklaştı. Yorgundu. Yalnızdı. Adımları adımlarına yaklaşınca durdu. Elini beline götürdü soldaki adam. Belinden bir metal soğukluğu yayıldı ortalığa. Üşüdüğünü hissetti. Soracak mıydı? “Yangın!” diyebilecek miydi yüzlerine? Sağdaki adamın ellerine baktı. Kırmızı. Alabildiğine kırmızı boyanmıştı. Üzerine sıçramıştı boyalar. Ceketi, gömleği, kravatı kırmızı lekelerle dolmuştu. Siyah yüzlü iki adam, yüzlerini karartarak geçtiler yanından. Sokak kan kokusu süründü. Soramadı. Evlerin ışıkları umarsız bir sessizliği kusmadaydı hala.

Yürüdü. Sabah olmadan bulamazsa çok geç olacağının farkındaydı. Girdiği sokakta bir fısıltı ilişti kulaklarına. “Sıcaaaak!” diye bağırıyordu ses. Bulmuştu işte. Pencereye yaklaştı. Kulağını cama dayadı:

—Çok sıcaaak! Yanıyoruz, bronzlaşıyoruz. Serinlemek için de atıyoruz kendimizi denize. Egenin en güzel koyu burada.

Uzaklaştı camdan. Gözlerindeki yanılgıyı gömdü ve uzaklaştı.Televizyonun sesi kayboldu yavaş yavaş. Bilmediği sokaklara daldı. Görmediği evler gördü. Duymadığı sesler duydu. Yok, yok, yok. Yanlış mı anlamıştı her şeyi? Kulaklarında yankılandı yeniden:

—Yangın var!

Algılarının her köşesini dolanmıştı ses. Yanlış anlayamazdı. Koştu. Şehrin bütün adreslerini tüketerek koştu.
Yanından bağırarak geçti bir çocuk:

—Kapış kapış gidiyor mallar!

Büyük bir kalabalık ileride birikmişti. Gözleri kamaştıran bir ışık geceyi yarıyordu. Demek yanılmamıştı. Yangının kaynağını bulmuş muydu?
Gülerek yanından geçti bir kadın. Aklını yitirmiş olmalıydı yangında. Yaklaştı kalabalığa. İnsanlar güldü bitmeyen bir neşeyle. Çocuklar güldü, kadınlar, yaşlılar, erkekler. Gülüşlerde boğuldu. Her tarafı ışıklandırılmış bu binanın önünde sıraya dizildi insanlar. Cam kapılardan içeri girenler ve dışarı çıkanlar. Girerken gülen ve çıkarken gülen insanlar. Girerken veren ve çıkarken alan insanlar. Mutlu insanlar. Kimse yangından bahsetmedi. Binadan çıkan bir çocuk sevinçle avuçlarına baktı. Ağlayan başka bir çocuğun yüzünü taşıyordu avuçlarında. Bir kadın elindeki kopmuş ayağı neşeyle soktu çantasına. Bir adam sırtına yüklediği bir gencin gözyaşlarını taşıdı arabasına. Kimse yangından bahsetmedi. İnsanlar kapılardan girip-çıktı. Otomatik kapılar açıldı-kapandı.

Sağa sola koştu. Anlatmalıydı bu insanlara. Yangın her yeri sarmadan duyurmalıydı.

—Yangın var!

Gülümseyen yüzlere çarptı ses. Yankılandı boşlukta. Bir adam neşeyle yaklaştı:

—Doğmamış bir çocuğun cesedini almak ister misiniz?

Sustu ve kaçtı. Kuzey, güney, doğu, batı kayboldu. Şehir kendi surlarıyla kendini esir aldı. Yenik düştü.Yenilmiş bir şehrin sokaklarında koştu. Karşıdan gelen adama baktı, yakasından tuttu. Sarstı:

—Yangını gördün mü?
Adam anlamsız baktı önce.
—Yangını gördün mü dedim sana. Gördüğünü söyle hadi. Duydum de. Haberim var de.
—Yangın mı? (Kelimelerden geviş getirdi adam. Elindekini havaya kaldırdı.) Yangın bu şişenin dibinde. Bak. Gördün mü? İçte kendin gör. Yangınmış.
Sallanan vücudunu doğrulttu adam. Boş şişeyi dikti kafasına. Bağırdı:
—Yangın bu şişenin içinde!
İrkildi ve kaçtı. Kaçtı ve aradı. Evlerin birinden bir kadın çığlığı döküldü sokaklara. Kimse duymadı. Koştu. Kapıların zillerini çaldı sonra. Yumrukladı kapıları. Kimse duymadı. Kızdı. Küfretti. Bir perde kımıldadı yukarıdan. Haykırdı:
—Orda olduğunu biliyorum. Bak lütfen! Yangın nerde?

Hareketsiz kaldı perde. Işıkları söndü evlerin. Yılmadı. Koştu. Yeni sokaklara daldı.

Saçları dans eden kadın, gecede konakladı. Koştu. Bakmadı ona. Saçları dans eden kadın seslendi arkasından:
—Yangından mal mı kaçırıyorsun be adam?
Döndü. Yangından bahsediyordu. İşte bulmuştu aradığını.
—Yangın? Sen biliyor musun yangını?
—Merak etme cicim, alırız yangınını.
—Sahi nerde biliyor musun?

Saçlarından akrepler düştü kadının. Ağzı büyüdü,büyüdü,büyüdü. Burnunu, gözlerini kulaklarını kapladı. Değişti kadın. Duvardan sarkan bir örümcek gibi sokuldu. Zehirli nefesinden dumanlar çıktı.

Korktu ve kaçtı. Kaçtı ve aradı. Yoruldu. Durmadı. Sokaklar boştu. Caddeler arabasızdı. Yılmadı. Şehir uyudu. Şehir uyuyordu. Yollar uyuyordu. Bekçiler, hastalar, ayyaşlar,hırsızlar; parklar,oteller, sahiller,evler uyuyordu.

—Yanacağız.dedi. Yanacağız. Kimse duymadı.

Terledi. Kravatını çözdü. Ceketini çıkardı. Yürüdü. Yürüdükçe yaklaştı bir ses. Yaklaştıkça ses, yürüdü. Uğultu kulakları dövmeye başladı. Kırmızı bir ışık yanıp-söndü ilerde. İlerde ışıkları yanıp sönen bir bina çağırdı insanları. Umudunu besleyerek yürüdü. Bir grup insan önünde yığılmıştı binanın. Kırmızı ışık yanıp sönerken, dokundu karanlığa. Yığılan insanlar içeri girdi. Başkaları yığıldı sonra. Uğultunun notaları vardı. Kalınlaştı, inceldi, hızlandı, yavaşladı. Susmadı. Bir ayin gibi, uğultuda hareketlendi insanlar. Döndüler, sallandılar, kıvrıldılar. Kadınlar ve erkekler toplu ayinlerini sergiledi.

Baktı. Bilen biri var mıydı içlerinde? Loş ışıktan yüzleri seçemedi. Korkan, ürken, endişeli birileri. Yüzlerine baktı. Baktı. Binadaki herkesin göz yuvaları bomboştu. Kimse farkında değildi olanın. Kulakları koparılmıştı. Cezbe halinde dönüp duran bu insanlar; görmüyor ve duymuyordu.

Afalladı. Kaçtı. Kaçtı. Şehrin dışına doğru vurdu adımlarını. Binaları aldı arkasına. Kaçtı. Dağlara çıkmalıydı. Tepelere ulaşmalıydı. Birazdan bütün şehir kızıla bulanacaktı. Alevler bir at kadar hızlı ilerlerdi. Dokunduğu yeri acımasızca yalar, can suyunu kurutur, küle çevirirdi. İştahla yutardı evleri, sokakları. Kaçtı. Koluyla alnında biriken terleri sildi. Bütün vücudu koşturmaktan yanıyordu. Nefesi daraldı. Ciğerlerine dolan hava boşalmadan yenileri akın etmek istiyordu içeri. Zorlandı. Eliyle kalbini bastırdı ve aniden çekti. Eli yanmıştı. Tekrar göğsüne koydu elini ve yine hızlıca çekti. Defalarca yaptı bunu. Koydu-çekti, koydu-çekti, koydu-çekti. Koyamadı. Yanıyordu. Kızaran elini seyretti. Yangın, içindeydi. Kaçamadı. Düştü. Bütün vücudu yanıyordu. Üstüne yığılıyordu koca bir şehir. Üstüne yığılıyordu bütün hayatı. Ezildi. Aldığı nefesi verememekten korktu. Düştü. Yangınında eriyordu bütün hayatı. Hayatına topladıklarından besleniyordu yangını. Toplayıp biriktirdiklerinden. Biriktirip, sahiplendiklerinden. Hiç birinin sahibi değildi aslında. Düştü. Bütün yaşamı bir düştü. Yangınında kavruldu. Yokluk çıktı önüne. Hiçlik kendine çağırıyordu onu. Korktu. Bu karanlıktan, bu sonsuz yok oluştan korktu. Büyüdü yangını. Bütün yeryüzü çığlık oldu. Yangın her atomun merkezine sokuldu. Hayat ızdırap, akıl işkence oldu. İnledi.

—Su.

Güç yetiremeyişinde büyüdü inleyişi. Kendinden geçti. Kendini geçti.
Gözlerindeki pınarlara yol oldu acizliği. Aktı. Aktı. Akan suda rahatladı. Bir el dokundu sırtına. Usulca kalktı yerden. Sırtından bir serinlik yayıldı vücuduna. Döndü, baktı:

“Sırr-ı Hilkat-i Âlemin Keşşafı, Kur’an-ı Mucizül Beyan’ın Dellâl’ı(S.A.V.)”

Okudu. Söndü yangınlar. Okudu. Dağıldı karanlıklar. Okudu. Yeniden fethedildi şehirler. Okudu. Terk etti hiçlikler. Okudu. Anlam buldu kainat.
Güneş ufuktan doğuyordu.
d.d.

web page counters