Yapraklarını dökmüyorsun temizlediğim evime. Sana su vermek gibi sorumluluklarım olmuyor. Toprağını yenilemek, güneşe çıkarmak gibi. Üstelik hep açmış oluyorsun, hiç solmuyorsun, rengarenk duruyorsun köşende. Kurumuş yapraklarını temizlemek gibi bir uğraş vermiyorsun bana. Tomurcuksun, açmışsın. Sadece yaprak olmuyorsun hiç.
Hayatımı süslediğini zannediyorsun. Hayatımı kolaylaştırdığını. Tozlanıyorsun oysa. Eskiyorsun. Yenilenmiyorsun. Oysa çiçekler yenilenir. Oysa çiçekler hayatlanır. Mevsimlerden haber vermiyorsun, çünkü hep aynısın bana. Hep aynısın ve kavuşmak nedir, ayrılmak nedir hissettirmiyorsun bana. Hiç değişmeden, hep varsın. Renklerin değişmiyor günaşırı. Kırmızının çiçeklerinde bereketlenerek çoğalmasını, sonra yavaş yavaş açık tonlar giymesini, solgunlaşmasını göstermiyorsun. Yapraklarının toyluğu, olgunluğu ve nihayeti olmuyor. Bir tomurcuk nasıl çiçekleşir öğretmiyorsun bana. Hayattan haber vermiyorsun. Akşam güneşinin üzerine vurması renklerini alıyor senden, fayda vermiyor sana. O kızıllıkla beraber oynaşmıyor, cilveleşmiyorsun. Suya düşmansın. Üzerine dokunan her damlada ıslaklaşıyorsun. Oysa çiçekler su ile dinçleşir. Sen eriyorsun. Baharları hatırlatan bir kokun yok. Hep plastik bakıyor, plastik kokuyorsun. Sana bakarken zambaklar, laleler, güller kaybediyor kokularını. Kokularını bilmediğimiz çiçeklerle tanış oluyoruz, ne acı. Hep verdiğini sanıyorsun, olgunlaşmış duruşunla. Oysa aynılığında, durağanlığında, hareketsizliğinde kayboluyorsun. Bir çiçeğin anlamını hayatlarımızdan alıyorsun. Toprak nasıl besler göstermiyorsun. Toprak nasıl yardım eder hayata. Hiç toprak değdi mi köklerine? Hiç hissettin mi toprağın dokunuşunu? Senin köklerinin anlamı ne?
Zahmeti olmayan güzellikler istiyoruz. Aşaması olmayan mükemmellikler. Bitişleri olmayan başlangıçlar. Ayrılığı olmayan kavuşmalar. Ve sonra plastik kokuyor her şey. Plastikleşiyoruz. Unutuyoruz yola çıkmanın, yolda olmanın, başlangıcın, bitişin anlamını.