22 Ağustos 2008 Cuma

uzakların çocuklarına



Ortalık iyice karardığında, etrafındakiler seçilmez olduğunda, kimseyle yüzyüze gelemiyorsan, artık gitmelisin. Bakışlar bulanıklaşıyorsa gitmek gerek, başka coğrafyalara, başka sokaklara, gökyüzünün henüz aydınlık vermeye devam ettiği yerlere.

Bu kent üzerine çullanıyorsa artık ve ağırlığı adımlarını günbegün yavaşlatıyorsa gitmelisin. Başka sokaklarda adımlamalısın. Sabahı ve geceyi direngen adımlarla yürümelisin.

Sana ait herşey tükeniyorsa zamanla. Ve artık tüketmekten korktuğun birkaç şey kaldıysa, bırak onlar kalsın bu şehirde. Bırak onlar hasretinde yaşasınlar. Bırak onlar hasretinde büyüsünler.

Bırak onlar, uzaklarda bir gece vakti yaktığın sigaranın dumanıyla çoğalsınlar hayatında.

Git ve giderken bakma sakın.

Geride kalan birkaç kişinin gözlerine bakma sakın.

Bakarsan gidemezsin. Gözlerinden çekip alamzsın kalbini.

Geride kalanların gözlerine bakmamalısın. Bir bakarsan ateş ruhunu yakar. Adımların yavaşlar, gidemezsin.

Anneler elbette ağlar.

Anneler hep ağlar.

Gorki’nin Ana’sında askerler Pavel’i almak için evini bastığında, annesi Pelage ağlamaktadır. Yürekliliği azalmış, hiç bir şey yapamamak yüzünden ruhunu ısıran acı göz yaşları yanaklarına doğru inmektedir. Subay aşağılayıcı bir yüz ifadesiyle “Pek çabuk yaygayraya başladın analık! Dur bakalım, şimdiden böyle yaparsan sonrası için dökecek göz yaşı bulamazsın!” diyerek bakar zavallı kadına. Pelage’nin cevabı kızgın bir ses tonu ile gelir: “Analarda her vakit için dökecek göz yaşları bulunur...Her vakit anladınız mı?”

Uzaklar annelerin göz yaşlarıyla yıkanırsa zarar vermez sana.

Anneler elbette ağlar.

Kimseye veda etme giderken.

İlle de geleceksin, veda etme sakın. Hiçbir cümlenin sonuna bitiş sözcükleri ekleme. Yarın hep senin için ve umut hep senin.

İdamına yarım saat kala annesi ve arkadışıyla konuşuyordu adam. Sean Penn oynuyordu filmde. Dead Man Walking’in bir sahnesiydi bu. İdam mahkumu adam ailesiyle son konuşmasını yapıyordu telefonda. Dik durmaya çalışıyordu, sesinin titrememesi için çaba sarf ediyordu telefonun başında. Tedirginliğini, korkusunu gizlemeye çalışıyordu. Telefon konuşmasının sonunda tekrar görüşürüz diye kapattı telefonu.

Tekrar görüşürüz!

Yarım saat sonra ölüm muhakkak olduğu halde. Yarım saat sonra görüşürüz. Nefes alıp vermeye devam ettiğimiz ölçüde tekrar görüşürüz. Tekrar görüşebiliriz. Bu umudun adıdır işte. Duanın adıdır bu.

Veda etmemeli kimseye ve hep aynı cümleyi söylemeliyiz. Tekrar görüşürüz. Her an, her umutsuzluğun ardından, tökezlerken, yalpalarken bu umudu tekrarlamak gerekir.

Yaşıyorsak sonrası hep var.

Yaşıyorssak hayata en anlamlı cümleleri söyleyebilme şansı hep var. Geri dönebilme ve yeniden başlama şansı. En önemlisi de bu hep yeniden başlama şansı.

İşte bunun için böyle söylemeli tekrar görüşürüz. Herkesle, inadına bir seslenişin ifadesi bu. Kimilerinin içini ısıtan kimilerinin de gözlerine korku düşüren bir sesleniş. Bu kentte hiçbir şey yarım kalmayacak. Tam konuşacakken boğazımızda düğümlenen hiçbir cümle yarım kalmayacak.

Şimdi gitmelisin artık.

Bu kentin kalabalıklarından geçip ve kimseyi umursamadan, omuz atarak. Bulabildiğin en gösterişli, bulabildiğin en serseri adımlarla gitmelisin.

Asla veda etmeden gitmelisin.

Geride kalan iyi insanların gözlerinin içine bakmadan gitmelisin.

Aynı cümleyle hayata gülümsemek için.

Başka coğrafyaların nefes alan toprağından beslemek için ruhunu.

Gitmelisin.

Ve.. ve...

Tekrar görüşürüz...

tarık tufan/ kraliçenin pireleri

Hiç yorum yok:

web page counters