30 Kasım 2007 Cuma

TARİHE TANIKLIĞIM / ALİYA İZZETBEGOVİÇ



5 Kasım 1994'te Aliya İzzetbegoviç'in Almanya'da yayınlanan Stern'le yapılan konuşmada söyledikleri.(Savaş hala devam etmektedir):

Stern:Sayın Başkan, siz Avrupa geleneğine ve hoşgörüsüne bağlı, bütün dünyaya açık bir müslüman olarak tanınıyorsunuz ancak bugünlerde Batı basınında Bosna-Hersek'in sözde İslamileşmesine ilişkin haberler çıkmaya başladı. Bunlar yalnızca şayialardan mı ibaret?

İzzetbegoviç: Gayet açık sözlü olmalıyım: Bunlar yalnızca şayialardan ibaret değil. Komünizmin 50 ile 70 yıl boyunca, dini gaddarca ezdiği her yerde, dine dönüş neredeyse evrensel bir olgu halini almıştır. Bosna'da sizin değiminizle İslamileşme sözkonusudur ancak Hristiyanlaşma ile aynı derecede; Bosna'lı Katolikler ve Ortodoks Hristiyanlar arasında görülen dine yönelik ilginin yenilenmesi biçiminde sözkonusudur. Ancak Hristiyanlaşma, Hristiyan Avrupa için hassasiyet konusu olmuyor;bu, benim anladığım ve karşısında durmadığım bir şey. Ancak bir noktada sizi düzeltmem gerek: Benim hoşgörüm, Avrupa değil İslam kökenlidir. Eğer hoşgörülüysem, öncelikle ve en çok müslüman olduğum için, ancak ondan sonra Avrupalı olduğum içindir. Avrupa, parıldayan gerçeklere rağmen kendisini kurtarmaya kesinlikle muktedir olamadığı kuruntulara sahiptir.Örneğin Bosna'daki bu savaş sırasında, yüzlerce kilise ve cami yıkıldı. Bunlardan bir teki bile Boşnaklar tarafından yıkılmadı, hepsi "Avrupalılar" tarafından yıkıldı. Türk idaresi dünyanın en yumuşak yöneticileri değillerdi, ama tüm Hristiyan halklar ve onların Ortaçağdan kalma en önemli anıtlarının hepsi 500 yıllık Türk idaresi boyunca ayakta kalabildi. Bu bir gerçek. Belgrad'dan fazla uzak olmayan Fruska Gora Tepelerinin meşhur manastırları Türk yönetiminin 300 yılı boyunca ayakta kaldı ama, üç yıllık "Avrupalı" yönetimine dayanamadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında yakılıp yıkıldılar. Faşizm ve komünizm Asya'nın değil, Avrupa'nın ürünleridir. Ve şimdi bile Avrupa, Balkanlar'da faşizmin ortaya çıkışına karşı fazla bir hassasiyet göstermemiştir. Avrupa'ya değer veriyor ve takdir ediyorum ama kanımca, kendisini olduğundan çok daha büyük görüyor.

Tarihe Tanıklığım/ Sh:195-196

23 Kasım 2007 Cuma

saatler sızıya vurmuş kalbimin akrebinde

Kalbimde sızlayan, ellerimle ördüğüm müdür? Ellerimle ördüğüm, kördüğüm müdür? Kördüğüm, yanlışa oylanan tercihim midir? Yanlış, fıtratıma zorla giydirdiğim midir? Ya da başka bir deyişle, balçığa yakın tarafımın seslendiği midir?

Ne çok ses var. Algılarımı kuşatıp, bir yanımı balçığa çeken; duygularıma mecra olup, hoyratça israf eden. Ne çok ses var.

Şimdi ellerimden tutmazsan düşerim ben. Muhakemelerimi yitirmişken insan oluşumun diğer tarafında-yani terakki ise bir yanı, tedenniye gider diğer ucu- yolumu gösterecek bir ışık sunmazsan zayıflığıma, düşerim ben. Ya da sunduklarını görebilecek bir aydınlık vermezsen içime, düşerim ben.

Işıltıların cazibesinde takılmış ilerleyişlerim. Önümdeki hazır sunumlarda. Ötelerle aramda, paketlenmiş fırsatlar var şimdi. Reklamlardan, panolardan, afişlerden, ağızlardan, bakışlardan değer biçilmiş fırsatlar. Cici paketlere sarılmış her biri. İçime yerleştirdiğin bir taraf nasıl da kaynaşır durur, nasıl da heveslenir hazır arzulara. Ama şimdi, işte şimdi, yakınımda hissederken yabancı bir rüzgarı, ellerimden tutmazsan düşerim ben.

Zamanın zor saatleri her alemde- ki her insan bir alemdir- farklı bir vakti mi vurur? Alemimin zor saatlerinde tek başıma koyma beni. Adımlar ardı arkasına atılırken, yanlışın kaçıncı basamağı düşüşümdür diyemem. Kendi göreceliğime değil, aslımın uygunluğuna çek beni. Seni kaybetmenin her şeyi kaybetmek demek olduğunun bilincinden ve hissedişinden ayırma beni.

Sızlayan kalbimde, ellerimle ördüğüm müdür? Sızılarımdan tutup çıkarsan, kanayan yerlerimi onarsan bir bir, vermeyi vaat edişinin güvenine sığınır mıyım?

Bir çekirdek nasıl isterse dal dal yürümeyi, gelişmeyi; onun gibi işte. İçimde dal dal yürüyen yanlarıma gösterir misin hayrı, razılığını. Yakınında kalmak ve kaybetmemek içindir seslenişim. Umutlarımı umutlu kılman için ayrıca…

d.d.

20 Kasım 2007 Salı

HİRA

Karanlığın sığınılası yanlarındayım şimdi.O saklayan, örten taraflarında. Alabildiğine yorgunluk biriktirdiğim hayatımdan firar ediyorum. Durmak; iğreti duran ne varsa, fazlalaştırmamak adına. İnsan, yerini bulduğunda, taşları dizmeye başlar. Hira:Kendini bulma yolundaki insanın, uğraması gereken ne güzel durak. Her saniye ilerleyen bu akış karşısındaki duruşlarım, hiramı şekillendirir mi?...

Hayatıma topladığım fazlalıkların işgaline uğramış bir zihni, arındırmak adına vazgeçiştir bu, sahibi zannettiğim birçok şeyden. Yorgunluk tüketiyor, en üreten yanlarımı. Mütevazı bir zihnin, hayatı dinginleştirirkenki anlamlı coşkusudur aradığım. Geri çekilmek zor gelse de bu kıza, tercih edilecek çok az şık kalmıştır.

Bütün bu vedalar kendime dönebilmek içindir. Fazlaca sarf edilmiş sözcüklerin, yersiz gülüşlerin, külfete dönüşmüş işlerin ve ilişkilerin, kanatlandırıp da uçmayı bir türlü öğretememiş bir aşkın, eksiklikleri görülüp de tamamlanamamış bir sürü eylemin, doğruluğuna inanılıp da savunmasız bırakılmış bilgilerin, durdurması zorlaşan zulümlerin, dua dışındaki bir çok fiilin hareketsiz kalmasını sağlayan bir gidişin, tüketime ve tüketene karşı gittikçe artan bir rağbetin, engellenip de gerçekleşememiş bir sürü hedefin ve bunun zaaf sahibi bir kompleksle zaman zaman acıtarak kendini göstermesinin, gelenlerin gidenleri aratmasındaki artışın ve daha bir çoğunun yorgunluğumu daha fazla tahrik etmesine izin vermeden dönülmeli içe. Bu kadar savruluşta yerini kaybetmiş insan, mecbur değil midir buna?!

Sade, anlaşılır bir dua, listede azaltılmış bir kaç şarkı, umut ve direnç yüklü bir ayet, meraklı bakışlarıyla tebessümü yüzüme çizen bir kedi yavrusu şimdi daha fazla duymak istediklerimin arasında.

Hayatıma topladığım fazlalıkların işgaline uğramış bir zihni, arındırmak adına vazgeçiştir bu, sahibi zannettiğim bir çok şeyden.

d.d.

web page counters