11 Şubat 2008 Pazartesi

FETRETİN İÇİNDEN



Film kopuyor

Anlayabildin mi bilmiyorum. Neden, bulunduğum bu mahzende konakladığımı ve konaklarken derin bir sükut haline bürünüşümü, yasaklı sokaklarımı, derin iç sızılarımı, kadimleşmiş dualarımı, sahip olduklarınla yan yana geldiğimde iğreti duruşlarımı, baş ucumda konaklayan tozlu eşyaları, nakarat gibi tekrarladığım ayetleri, içinde bulunduğun hızın karşısında hareketsizliğimi ve bu hareketsizlikle birlikte bitmeyen iç konuşmalarımı, gözlerimi ışıklandıracak en ufak bir varlığa neden sıkıca tutunduğumu anlayabildin mi bilmiyorum. Modern insanın inşa etmekte olduğu zaman, bazı şeyleri silikleştirecek kadar keskin oynuyor kurallarını. İnsan tercih ediyor, ve İrade işliyor “kün” emriyle. İnsan fiilleriyle kendinin celladı oluyor. Gri bir zamanın seyyahıyız her birimiz. Siyah ve beyazın iç içe geçip grileştiği bu saatlerde ayırt edebildiğim renkleri oyluyorum. Griliğin içinde vazifesini kaybediyor varlık. İnsan adreslerini yitiriyor. Günü birlik yollara düşüyoruz. Günü birlik yollar icat ediliyor önümüze. Yürümenin anlamı, oyalanma oluyor. Her birimiz oyalanan seyyahlarız şimdi. Siyah ve beyaz, gerçek ve yalan, hayır ve şer, doğru ve yanlış iç içe geçiyor. Düştüğün yolların uzağında durmaya çalışıyorum ben. Yürümenin hakkını verebilmek adına, yol işaretlerimi bulma çabasındayım. Renkleri isimlendirdiğim kadar anlam buluyor hayat. O derece gelişiyor insan yanlarım.


Aynı sahnede takılı kalırken hayat

Göğümde yükselen bu ses kaosu da ne? Hangi harabeliğe saklanmıştır anlam? Fikir edilmemişliğin yığını bu gürültü, nereye sürükler bizi? Yetim kalan soruların cevapsızlığı değil, manasına ihanet eden sözcükler. İçi boş kelimeler cesedidir şimdi dünya. Sloganların at koşusudur sahnede. Gürültü ne de cezbeder akılları. Hakikat işgale uğramış bir şehir. Yıkılıyor birer birer surları. Savrulan sözcüklerin gölgesinde karanlığa düşüyor gerçek. Oynanan sayılar, kurallar değil; ruhumun yaşam alanı.

Şimdi öyle bir nefesle seslen ki bana dağılsın bu gürültü. Bir çöl sabahından bahset. Yorgun düşmüş bir yüreğin, bitmeyen ümidinden. Kana bulanmış bir Taif dönüşü, sevinci getiren üzüm tanelerinden. Baharın gelişini müjdeleyen zambaklardan. Ve mavinin en çok göğe yakıştığından, sonra bir de denize. Anlat ki, göreyim yeryüzündeki ayetleri. Yılgınlıklarımı toplayayım birer birer. Köprüler kurayım karabasanlardan kaçmak için. Gökkuşağına dokunamaz hiçbir leke. Ve ırmaklara ve buluta ve toprağa. Bozulmamışlığına inanacağım şeyler söyle bana. İnsan yanlarımı besleyen şeyler. Anlamlarına gasp edilmemiş cümleler. Korkuyorum, kalbim körelecek diye. Hudeybiye dönüşü bir yanılgı olsun yaşadığım.
***
Suskunluklar kesilmiş payıma, ceza olarak. Dilim vazifeden azledilmiş. Bu tahammülsüzlük, varlığımı nereye koyar benim? Saçlarımı örten kuşların kanatlarının kırılması bundan mı? Bundan mı geniş coğrafyalarda bombalar düşer evlerimize? Kalemlerimi çalan hırsızların öfkesi bundan mı? Yersizliğe mahkûm edilişim? Algı alanlarının dışında tutuluşum? Tahammülsüzlük, varlığımı nereye koyar benim? Ve ben! Varlığımı var edene borçluyum umudumu.

Şimdi bak şehirleri yakan güneşin veda eden ışıklarına. Yüksek tepelere çıkıp bak kırlara. Ağlayan hurma kütüğünün hemcinsleri ağaçlar, meyveye durmuş. Bir işaretle ikiye bölünen ay, aynı beyazlıkla konuk olur pencerelerimize. Güvercinler unuttu mu sanırsın, peki ya örümcekler? Çakıl taşları O’nda(sav) tesbih eder de, şimdi susar mı? Yarılan Kızıl Deniz vazgeçmedi itaatinden. Davut’taki demir, Süleyman’daki rüzgâr, İbrahim’deki ateş, Yunus’taki balık ve deniz ve hatta gece aşkına bak ve gör. Nasıl da ilan ederler hakikati. Varlığının kardeşleridir kâinat. Bu şarkının notalarına ekle kendini.
***
Coğrafyaları saran işgal ruhumun neresinde? Hangi kötü düşünceler atfedildi niyetlerime? Sorgulanmadan cevaplarım yazıldı. İftiranın hapsindedir renklerim, şekillerim. Yeni anlamlar biçildi hepsine, çığırtkanların elinde. Kabuğundan kovulmuş bir kaplumbağanın hüznüdür yaşadığım.

Değil mi ki yeistir en büyük düşmanımız. Şimdi umut, Yesrib'in olsun. Ateşin kavurduğu ayaklarını sür bu şehre. Geç sana atfedilen isimlerden. Hareketlerin bileyişin olsun körelen anlamları. Unutmayasın diye. Yanılmayasın diye. Sakin ama vakur olsun yürüyüşün. Adil ve merhametli.Unutma yağmur tanelerinin nereden döküldüğünü. Hırkanı çıkararak karşıla onları. Dokunsun kalbine doğunun ve batının Rabbi. O'nun yanındadır değer, niyet, anlam, hak. Bir fetih suresinin serinliğine sığın şimdi. Basireti yakalamak adına. Umudu sobelemek adına. Değil mi ki yeistir en büyük düşmanımız. Bu karamsarlığa şifa niyetine sür umudu.Bahçendeki çiçekleri kokla. Hasta olan komşuna git bir çorba sıcaklığında. Pencerene konan ayı seyret Marmaranın ışıltısında. Yavrularını besleyen anne kediye ver içtiğin sütün yarısını. Ellerinle diktiğin ayyıldızlı bayrağı çıkar ve gülümseyerek bak O'na. İnancının yanında olsun umudun.Bak, gör ve duy. Zamanı var edenin tik-taklarını...Gerisi sadece bir oyalanma.

Ve Fetret sadece zahirde

Reddedebildiklerime kaçırılmış fırsatlar diyorsan eğer, uzak dur kelimelerimden. Statülerin, unvanların, istatistiklerin, kalıpların penceresinden ulaşamazsın cümlelerime. Elindeki tartıyla ölçemezsin değerlerimi. Zahire değil, batına ayarlı ibrem. Önemsediklerinden tecrit edilmiş bir hayatın, kırmaya çalıştığı fetreti bu. Yolun popülerliği değil, yürümenin devamlılığıdır erdemli olan. Fetretimde patikalar inşa ettim, ırmaklara ulaşmak için. Yürümek için verdiğim çabanın üstüne basıp geçme, yol senin yolun değil diye. Patikalarımda kuşandım cümlelerimi. Yoruldum, duruldum, kırıldım ama durmayı aklımdan bile geçirmedim. Reddedebildiklerime kaçırılmış fırsatlar diyorsan eğer, dokunma kelimelerime. Baktığın yerden anlayamazsın söylediklerini.

d.d.

Hiç yorum yok:

web page counters